Anksiyete bozukluğu, özellikle panik bozukluğu yaşayan bireylerde, ölüm korkusu, çıldırma ve kalp krizi gibi düşüncelerle kendini gösterebilir. Bu bozukluğa sahip kişiler aynı zamanda bayılma hissi, terleme, baş dönmesi ve göğüs ağrısı gibi fiziksel belirtiler de yaşayabilirler. Ancak bu belirtilerin yanında sıklıkla göz ardı edilen bir faktör vardır: hipertansiyon. Anksiyete atakları sırasında damarlar daralır, kalp ritmi hızlanır ve kan basıncı yükselir. Bu duruma tıp dilinde 'oynak tansiyon' denir. Yükselen ve düşen tansiyon nedeniyle hastaya yanlışlıkla hipertansiyon teşhisi konulabilir ve ilaç tedavisi başlatılabilir. Bu durum yanlıştır çünkü tansiyon düşürücü ilaçlar, panik atak problemini daha da kötüleştirebilir. Ayrıca yüksek tansiyon riski taşıdığına inanan hasta, sürekli beyin kanaması veya kalp krizi geçireceği düşüncesiyle günlük yaşamından kopabilir.

Panik bozukluğu yaşayan hastalar, bedenlerindeki belirtilere odaklanma eğilimindedirler. Bu hastalar, kan basıncı ve solunum problemi gibi şikayetlerle dahiliye uzmanlarına veya acil servislere başvururlar. Ancak yapılan tetkiklerde herhangi bir bulguya rastlanamayınca, hasta psikiyatri servisine yönlendirilir. Değerlendirmeler sonucunda hastaya panik bozukluk tanısı konulur ve genellikle antidepresan tedavisi başlatılır. İlaçların yanı sıra hastaya psikoterapi de önerilmelidir. Hastanın kendi hastalığını tanıması, başa çıkma sürecini kolaylaştırır. Aksi takdirde, yalnızca ilaçla tedavi yöntemiyle fazla ilerleme kaydedilemez. Panik bozukluğu olan hastalarda fiziksel belirtiler ve hipertansiyon, genellikle beyin kanaması riski ile kaygı yaşamalarına neden olur ve bu durum hastaların yaşamını olumsuz yönde etkiler. Hastalar genellikle bu durumu dile getirmedikleri için farkındalık oluşmamaktadır. Ancak panik bozukluğu olan hastalara, hipertansiyon hastası olmadıkları ve sadece atak sırasında yükselen kan basıncının atak ile son bulacağı anlatılmalıdır.

Psikoterapi, anksiyete bozukluğu ve panik bozukluk tedavisinde önemli bir rol oynar. Hastalar, terapistler eşliğinde korkularını ve kaygılarını daha iyi anlamaya ve yönetmeye başlarlar. Psikoterapi, hastaların bedensel belirtilerini daha iyi tanımalarına ve bu belirtilerle başa çıkma stratejileri geliştirmelerine yardımcı olur. Bu süreçte hastaların kendi hastalıklarını tanımaları, tedavi sürecinin etkinliğini artırır ve yanlış teşhislerin önüne geçer.

Anksiyete bozukluğu ve panik bozukluk, hastaların yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Yanlış teşhis ve tedavi yöntemleri, hastaların kaygı düzeyini artırabilir. Bu nedenle, panik bozukluğu olan hastaların doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi büyük önem taşır. Hastaların kendi hastalıklarını tanımaları ve psikoterapi desteği almaları, tedavi sürecinin etkinliğini artırır ve yaşam kalitelerini yükseltir. Anksiyete bozukluğu ve hipertansiyon ilişkisi, doğru bir şekilde ele alınmalı ve hastalara bu konuda farkındalık kazandırılmalıdır.